İstanbul deyince hep bi kıpırdanır içim. Neden kıpırdanmasın ki? İstanbul'a ilk gidişimi hatırlıyorum da ne kadar heyecanlıydım. Sanki içim içime sığmıyordu. Hep fotoğraflardan bildiğim, canlı olarak görmeden bile hayran kaldığım şehir... Benim için bir tutkuydu sanki. Ve yaşamım boyunca hala da bir tutku olmaya devam edecek. Her gidişimde farklı güzellikleriyle karşılaşıyorum. Hiç de sıkılmıyorum keşfetmeye devam diyorum kendi kendime. İstanbul kazan ben kepçe anlayacağınız kadarıyla. Neyse şimdi biraz bu tutkuyla gezip gördüğüm yerlerden en sevdiğim olanını sizinle paylaşayım :)
Tabii ki de Galata Kulesinden bahsedeceğim, Galata Kulesi'ne çıktığınızda karşınıza çıkan manzara bambaşkadır muhtemelen, bana daha çıkmak nasip olmadı çünkü her gittiğimde o uzuuun pide kuyruğunu anımsatan görüntüyle karşılaştım. Hiç de sevmem öyle kuyrukta beklemeyi ama bir dahakine canla başla bekleyip çıkacağım. Ama bence kuleyi dışarıdan izlemek daha keyif verici. Oturup onu saatlerce izleyebilirim yani. Gecesiyle gündüzüyle büyülüyor insanı. Bir de Galata Kulesi'nin efsaneleri var, neredeyse herkes bilir. Bilmeyenler için de bir özet geçeyim derim. Efsaneye göre Galata Kulesi ve Kız Kulesi birbirlerine aşıktırlar. Ama aradaki amansız boğaz nedeniyle kavuşmaları da imkansızdır. Günden güne özlemleri daha artmaktadır. Derken günlerden bir gün, Hezarfen Ahmet Çelebi tırmanır kuleye, Avrupa’dan Anadolu yakasına uçmak üzere. Galata Kulesi’nin ısrarlarına dayanamayarak, kulenin yüzyıllardır biriktirdiği mektupları da yanına alarak kanatlanır ve onları Salacak sahiline yaklaşırken Kız Kulesi’ne bırakır. Rüzgarla savrulan mektuplar dalgaların da yardımıyla Kız Kulesi’ne ulaşır. Aşkının karşılıksız olmadığını anlayan Kız Kulesi, mektuplardan sonra daha güzelleşir. Bu sayede Galata Kulesi de sevgisinin tek taraflı olmadığını anlar. İkilinin birbirlerine karşı hissettikleri bu duygular, onların karşılıklı olarak yüzyıllara meydan okumalarını sağlar. Her şeyiyle harikulade olan bu kuleyi görmenizi ve kuleye çıkmanızı dilerim. Ha bir de unutmadan bir rivayete göre de kuleye ilk kez çıktığın kız/erkek ile evlenirmişsin. Ben de daha o şanslı kişiyi bulup çıkamadığım için... O zamaaan ne diyoruz hepimize bol şans. E bana da tabiikisi :)
Benimde bir aralar İstanbul'a gidip gezme hayallerim vardı, fakat işte zamanla soldu. Sen bu güzel yazıyı paylaşınca hayallerim yine depreşti :D
YanıtlaSilGalata Sokağı kitabını okumalısın, Galata Kulesi'nden bahsedince aklıma geldi. Ben daha okuyamadım maalesef ama alıntılarına baktığım kadarıyla ve kardeşimin yoğun önerisiyle şimdiden beğendim kitabı. :D
Vaay bundan hiç haberim yoktu en kısa zaman da kitabı alıp hemen okuyacağım senin güzel tavsiyenle teşekkür ederim :D senide hemen bi Galata'ya sallayalım burdan hayallerin solmadan pişman olmayacaksın :D
Silİstanbul'da yaşamaya başlamadan önce benim de İstanbul deyince aklıma ilk Galata Kulesi gelirdi. Çok güzeldir hem kuleyi izlemek hem de tepesinden eşsiz İstanbul manzarasını izlemek... :)
YanıtlaSilDimiiiii benim de her zaman Galata gelir sanki İstanbul'u simgeleyen oymuş gibi. Enteresan bir iz bırakış :))
Silah izmirden istanbula gelmiş olarak en sevdiğim yer bu galata kulesi ve galata semti işteee :) meselası şehirde kaybolursam bazeeen, hemen denize doğru gelip galata kulesini bulurum. ve yönümü bulmuş olurum. kulanin aktındaki kafeler de ne güzeldir, ordan aşağıya karaköye yürümek deee :)
YanıtlaSilALBATROS
YanıtlaSilSanki bütün İstanbul ve turistler Galata Kulesi’ne doluşmuş gibiydi yine. Hava güzel ama serin, böyle bir soğuk değil ama soğuk gibi duran bir hava var. Kuzey ülkeleri sanki. Kuzey yazı gibi. Kuzeyde yaz az sürer derler. Bir iki ay belki. Biraz güneş olur. Ama sonra on ay karanlık ve kış. Kuzeylilerin depresif olması çok normal o yüzden.
Ama Kule’de herkes kameralara sırıtıyordu. Gözlüklü bıyıklı bir çocukla kapalı bir kız yaklaşık beş dakika birbirlerine sarılı durdular. Kıpırdamadan. Belki uzun süre birbirlerini görmemişlerdi. Buluşmak için kulenin tepesini seçmeleri de biz insanlara ait o tuhaflıklardan biri olsa gerek.
Bir sürü yerli yabancı çift telefonlarına poz veriyordu. Tam fotoğraf çekerken hepsi sırıtıyor nedense ve hepsi de sanki biraz yan duruyor gibi, arkada Boğaz görünsün diye. Biz Galata’daydık. Ne kadar güzeldi. Ne manzara var ama. Flickr ve Feys fotoları hepsi. Fotoğraf çekmek için geziyor zaten herkes.
Kara orman pastası ve çay da en az manzara kadar güzel. Kulenin çevresini gezmek hiç kolay değil. Çünkü kalabalık. Tam tur atmak zor. Keşke kule dönse. Üç kız bir ana konuşuyor. Biliyor musun dedi biri, ben bu kuleye ilk defa çıkıyorum. O kadar İstanbul’dayım hiç çıkmadım. Ne kadar dedi, diğeri, öbürü de o kadar dedi, güldüler. Kule’de mizah.
Teyze ilerileri gösteriyordu. Yanındakine eskiden buraları dutluktu sonra suyla doldurdular Boğaz oldu deyince diğer bir teyze atma Recep din kardeşiyiz deyiverdi. İlginç, teyzenin adı Recep imiş, belki çook eskiden kullanılan bir isim olabilir bu çünkü teyze Kule’den daha yaşlı gibiydi. Evet tabii suyla doldurdular, eskiden deniz yoktu Boğazda, aslında bu gördüğümüz manzara da Boğaz değil Norveç fiyortları zaten.
Teyze anlatmaya devam etti yanındakine. Teyze yüz yaşında olsa yanında kızım dediği kadın da seksen filan. İkisini toplasan yüzseksen. Tarih işte tarih fışkırıyor Kule’den. Teyze, Eyüp’ten buralara gelmek eskiden daha zordu ama şimdi artık ulaşım daha kolay dedi. Eskiden dediği belki de 1800’lerdi. Kartacalılar Cenevizliler filan. İnsanlar yapıyorlar, köprü, metro, dua etmek lazım büyüklerimize.
Bense hayal kuruyordum. Şu kuleden uçsaydım açık denizlere konsaydım, bir albatros olsaydım. Albat albat uçsaydım. Adım Albat’lı Ross olsaydı. Ya da Uçan Kaz. Nils. Galata’lı Nils.
baak bunuu galata kulesinde yazdııım :)
YanıtlaSil