Okul yoğunluğumdan dolayı çok sık giremediğim için mimlendiğimi de biraz geç fark ettim. Sakura beni mimlemiş. Teşekkür ediyoruum :) Hemen soru ve cevaplara başlayayım.
Sihirli değnek elinizde... İlk olarak ne yapmak isterdin?
İlk olarak sevdiklerimin sağlıklı olmasını, asla zarar görmemesini ve ölümsüz olmayı isterdim.
Hangi çizgi filmdeki karakter olmak istersin?
Tabii ki Bugs Bunnyyyy! "Naber cınıms? Nası gidiyo cınıms?" :D
Geçmişi değiştirme imkanın olsaydı neyi değiştirmek isterdin?
Birçok şey var gibi aslında ama galiba Kıbrıs'ta okumak yerine İstanbul'da okumayı tercih ederdim.
Tarihte hangi zamanda hangi olayın içinde olmak istersin?
Hımm.. Güzel bir soru. Sanırım Rönesans Döneminde olmak isterdim.
Görünmez olmak mı yoksa insanların düşüncelerini okumak mı?
İkisini de çok isterdim ama bir seçme hakkımız varsa eğer. Ben görünmez olmayı tercih ederdim. Çünkü insanların düşüncelerini hep okudukça bir yerden sonra delirebilir insan bence.
Bir ünlü ile tanışacaksın. Kim olmasını istersin?
Daniel Radcliffe ile tanışmayı çok isterim.
Eğer insan olmasaydın ne olmak isterdin?
Eğer bir insan olmasaydım Albatros olmayı isterdim :)
Çok keyifli bir soru-cevap oldu. İsteyen herkes yazabilsin diye ben de herkesi mimliyorum o zaman :)
Küçük Prens benim en sevdiğim kitap diyebilirim. Onunla ablamın tavsiyesi üzerine tanıştım. Kitap 7'den 70'e herkesin okuyabileceği düzeyde. Ne kadar büyürsen büyü içindeki o küçük çocuğa erişebiliyor. Ve bu kitaptan sonra ona hayran kaldım. Neredeyse her şeyimi Küçük Prensli alıyorum. İkea'dan da küçük tombul prens bulup almıştım şimdi yanımda olamadığı için fotoğrafını buraya koyamayacağım ama sonra sizlere onu tanıştıracağım söz :D Küçük Prens, kendi galaksisinde, kendi dünyasında tek bir gül ile yaşayan bir Küçük Prens'in başka galaksileri gezmek için tek gülünü tek başına bırakıp yolculuk yapmasını anlatır. Ancak bu yolculuk esnasında vurgulamak istediği şey büyümek'tir. İnsanların yaş aldıkça, büyüdükçe insani ve temel değerlerden uzaklaşmalarını, hatta yozlaşmalarını masum Küçük Prens'in gözlerinden bize aktarır. Kitapta bizzat yazar tarafından şekillendirilen imajı Böylesine tatlı bi kitabı eğer okumadıysanız hiç vakit kaybetmeden hemen okuyun derim. Bir de küçük prensin her dilde kitaplarını alıp koleksiyon yapmak istiyorum, aslında bana yardım ederseniz çok memnun olurum :)
Sakura Mevsimi tarafından mimlenmişiiim :) Hem de çok güzel bir başlıkla!
Aslında hayalim değil hayallerim var diyelim. Bunlardan en uç olanı Mars'a gitmek :D Biliyorum hiç bir zaman gerçekleşmeyecek bi hayal işte ama hep düşünürüm bu tür şeyleri. Uzaya olan ilgim her zaman çok fazla olmuştur ve bu giderek de çoğalıyor gibiii. Bundan hiç şikayetçi değilim. Aslında şu yaşadığımız koskoca evrende yalnız olmadığımızı düşünüyorum. Milyonlarca galaksi var sonuçta elbet birileri var oralarda bir yerlerde. Gökyüzüne uzun uzun baktıkça kayboluyorum. Hayatımda canımı sıkan olayların aslında ne kadar da gereksiz olduğunun farkına varırım. Bu evrende küçücük bi noktayız ya da nokta bile değiliz. İnsanların gereksiz yere birbirinin kalbini kırması ve bunun farkında bile olmayışları hep beni üzüyor bu yüzden. Neyseee kısacası öyle işte. Uzay beni derin düşüncelere daldırıyor anlayacağınız.
Diğer bir hayalim de diğerine nazaran gerçekleşmesi daha olası...Sakura gibi dünyayı dolaşmak istiyorum ben de. Şöyle bir albatros gibi süzülmek istiyorum dünyanın etrafında. Her ülkeden bir arkadaş edinmek istiyorum. Bu arada mektup arkadaşlığı da ilgimi çok çekiyor, tam bana uygun. Ben de mektup arkadaşlarımı aramaya başlayacağım. Bir yerden başlamak lazım. Hayallerimizin gerçekleşmesini diliyorum. Herkese açık bir mim :) Yazmak isteyenleri bekliyoruz :)))
Öncelikle belirtmek isterim ki Kıbrıs'ta İngilizce öğretmenliği okuyorum. Bu zamana kadar gezip gördüğüm güzel yerlerden size küçük bilgiler vermek isterim. :)
Lefkoşa
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti oldukça küçük ama şirin bir yerdir. İngilizcesi Nicosia, Yunancası Lefkosia'dır. Lefkoşa, Kıbrıs'ın başkentidir. Ankara gibi düşünün tam iklimi de aynı her yer savan çok yeşillik göremezsiniz kiii benim gibi Ege Bölgesi'nden gelmiş bir kız için tam bir içler acısı bi durum. Yeşillik aramaya kalktım mı Girne'ye giderim. Lefkoşa ortada kaldığı için denize kıyısı yoktur maalesef. Ben Lefkoşa'da yaşıyorum. Lefkoşa'nın en ünlü caddesi Dereboyu caddesidir. Orada cafeler, mağazalar cadde boyu dizilmiştir. Her yerin klasik en ünlü caddesindeki gibi. Bir diğer başka ünlü yere gelecek olursak Surlar içi vardır. Surlar içi, tarihsel yapılar bakımından bir kültür hazinesidir. Günümüzde hâlâ varlığını koruyan birçok binada, birkaç uygarlığın izlerini görmek olasıdır. Surlar içinde en çok dikkat çeken yapılar; Büyük Han ile Selimiye Camii’dir. Şimdi ise tabiiki Büyük Han'ın içine incik boncuk hediyelik eşya satan dükkanlar açılmış eğer gelirseniz Büyük Han'a yolunuz düşsün :)
Büyük Han
Selimiye Camii
Surlar içinde de eski yapıtların üzerine kurulmuş estetik cafeler mevcuttur. Bunlardan en beğendiğim, Bibliotheque. Hem restaurant hem cafe&bar hem de kütüphane olarak kısımlara ayrılmış bir yer. Surlar içinde böyle güzel mekanlarla sıkça karşılaşabilirsiniz bu sadece onlardan birisi :)
Arkadaşlarımla gezip dolaşırken keşfettiğimiz güzel renkli sokakları da var buranın. :)
Girne
İngilizcesi Kyrenia, Yunancası Keryneia olan yer. Girne de fazlaca lüks oteller ve casinolar vardır. Renkli bir marinası, Girne Kalesiyle süslenmiştir. Küçük ama Kıbrıs'ın en caf caflı şehri diyebilirim. Benim en beğendiğim yeridir burası. Ben daha çok Girne'yi İstanbul'a, Gazimağusa'yı İzmir'e, Lefkoşa'yı da Ankara'ya benzetirim. Sadece bizim şehirlerimizin küçültülmüş hali olarak :D
Girne Kalesi
Gazimağusa
Gazimağusa ya da Mağusa, Kıbrıs'ın liman şehirlerinden biridir. Buranın muhteşem altın kumsalları meşhurdur. Mağusa da görülmesi gereken yerler; Venedik Kalesi, Maraş Bölgesi (Bu bölge özellikle görülmesi gerekiyor ki bence, Rumlar ve Türkler arasında paylaşılamayan o zamandan kalan yıkık dökük bombalanmış harabe evler uzun bir kıyı boyunca dizilmiş olan bu korkunç bölgeyi görebilirsiniz. Eskiden hep o bölgele de Marilyn Monroe gibi ünlü aktörlerin evleri varmış. Tabii sonra iki tarafta bu bölgeyi paylaşamamış ve öylece kalmış. İlginç bir yer.) Mağusa Surları, Lala Mustafa Paşa Camii (Burası da eskiden kiliseymiş ama sonra camiye dönüştürülmüş. Muhteşem detaylarla gizli.) Venedik Sarayı, Gazimağusa Limanı, Namık Kemal Müzesi, St. Francis Kilisesi, Salamis Antik Kenti.
Lala Mustafa Paşa Camii
Eveeet üç şehri biraz biraz size özet geçtim. Kıbrıs 2 yazımda da diğer kalan yerleri size aktaracağım :)
Helloo everyone! Öneri Makinesi "Yaz Abur Cubur'u" diye bir mim başlatmış.Sakura da bu akımda beni mimlemiş. Çok memnun olduuum :) Hemen bende favori şarkılarımı sizlerle paylaşayım çok da geç olmadan :)
1. Yazın çıkan çok sevdiğim sanatçıdan/gruptan bir şarkı;
Edis, yeni çıkardığı albümüyle harika çıkışlar yaptı. Kıbrıs'ta bir konserine de gitmiştim. Tek kelimeyle harikuladeydi. Gerek şarkıları olsun gerekse dans ve koreografileri müthişti. Hayranlıkla onu izlemiştim. Bütün şarkıları çok güzel ama içlerinden birini seç diyecek olursanız. Yalan şarkısını seçerim :)
2. Bu yaz en yeni keşfim;
La Casa de Papel | My Life Is Going On - Cecilia Krull. Şu sıralar çok ünlü bi dizi olan La Casa de Papel dizisinin bir şarkısı. Diziyi hiç izlemememe rağmen bir gün karşıma çıktı ve çıkış o çıkış. Ezberledim neredeyse şarkıyı. Çok iyi olmuş bu şarkı sayesinde de diziyi izlemeye başlayabilirim. Hadi hayırlısı :p
3. Bu yaz sürekli dinlediğim bir şarkı;
Calvin Harris, Dua Lipa - One Kiss.Dua'cım yine dilimden düşmüyosun tatlım. Herkes de bilir bu şarkısını. O zaman One Kissss'liyoruz :p
4. Bu yaz en çok duyduğum şarkı/albüm;
Tabiiki de Drake - In My Feelings. Her yerde karşıma çıkan bu şarkı. Hatta ve hatta şu arabadan inip dans ederek giden akım yok mu bu şarkıyla işte ta kendisi. Artık suyu çıktı he yapmasanız :p
5. Bu yaz eski de olsa dinlemekten vazgeçemediğim şarkı;
Mark Eliyahu - Journey. Bu şarkıyı bana ablam çok önceden önermişti. Şarkı eski olsa da hala dinlettiriyor kendini. Ayrıca bu tür şarkıları dinlemeyi çok severim. Beni çok başka yerlere götürür. Kendim keman da çalıyorum. Daha fırsatım olmadı bunu kemanla çalmaya ama deneyeceğim :))
6. Bence bu yazın en favori hiti;
Amy Shark - I Said Hi. Kızımız şarkıyı çook da güzel yorumlamış :p Ben çok beğendim. Özellikle yolda yürürken kulaklığına da bu müziği verdin mi harika oluyor. Dinlemediyseniz bi dinleyin derim :)
7. Benim bu yazımı anlatan şarkı;
Simge - Ben Bazen. Bu yaz da beni bu şarkı yansıttı sanki. Bazen müziği kapatsam bile beynimde çalıyor gibi. Susturamıyoruz. Güzel şarkı. :)
" Tarifsiz yalnızlıklar içinde yaşayıp gidiyoruz, özellikle en derin ve en önemli konularda hepsinden çok büyüyor yalnızlığımız. "
İşte tam olarak da bu! Ne güzel söylemiş Mr. Rilke. İnsan bazen onca kalabalığın içinde bile kendini yalnız hissedebiliyor. Ailenin her daim yanında olduğunu biliyorsun ama bilmek yetmiyor bazen yine de tek başına kalınca insan bir düşünmüyor değil. İleride ne durumda olacağım, nasıl olacak hayatım, kiminle evleneceğim falanlar filanlar. Başını yastığa koyduğun zaman derin düşünceler içinde boğulup gidiyoruz yada yıldızlara bakarken. Ben gökyüzünü çok severim hele ki gece o yıldızların parlayışı. Marsın bize bir yandan göz kırpışı. Canım sıkkın olunca seyretmek içimi rahatlatır her zaman. Sanki yıldızlara kadar çıkmış kadar olurum. Onlara tırmanmak birde oradan yaşadığım dünyayı izlemek isterim. Ne kadar yalnızlık yada ne kadar içinde yalnızlığını yaşayan kimseler var diye.
“Yalnızlığınızın büyüklüğünü de duyumsarsanız buna sevinin; çünkü diye sorun kendinize, büyüklüğü içermeyen bir yalnızlık neye yarar? Topu topu tek bir yalnızlık vardır, o da büyüktür, kolay katlanılacak gibi değildir. Dolayısıyla, herkesin yaşamında öyle saatler vardır ki, insan yalnızlığı verip ne denli yavan ve ucuz olursa olsun bir beraberliği almak ister karşılığında; iyi kötü ilk rastlayacağı kişiyle, en sıradan bir kişiyle sözde birazcık bir anlaşma uğruna yalnızlığı elden çıkarmak ister. Ama belki de yalnızlığın büyüdüğü saatlerdir bunlar; çünkü onun büyüyüşü de tıpkı oğlanların büyümesi gibi birtakım acı ve sancılarla gerçekleşir ve baharın ilk günleri gibi hüzünle dolup taşar. Ancak, şaşırtmasın bu sizi. Bizlere gereken yalnızlıktır, büyük, içsel bir yalnızlık. Kendi içine yürümek ve saatler boyu kimselere rastlamamak... İşte erişilmesi gereken şey bizler için.” Rainer Maria Rilke'ın Genç Bir Şaire Mektuplar kitabını okumanızı tavsiye ederim eğer biraz hüzünlenmek istiyorsanız ki alıp okumanın tam sırası. Hani hayatınızda her şey düzgün gider ama insanız ya işte o düzen, o güzellikten, o yoluna gitmişlikten bile sıkılıp içimizden biraz da hüzünlenmek üzülmek gerekir ya. Duygusal bi müzik çaldığında eee üzülecek bir şeyimiz yok bak olmadı şimdi şarkının tadı kaçtı dediğimiz zamanlar olur yani bende olmuştur bu :D Neyse işte sizde de böyle dönemler oluyorsa bir yandan slow bir keman müziğiyle okursanız. Aman tadından yenmez. Hadi o zaman kitabı raflardan almaya koşunuz :)
İstanbul deyince hep bi kıpırdanır içim. Neden kıpırdanmasın ki? İstanbul'a ilk gidişimi hatırlıyorum da ne kadar heyecanlıydım. Sanki içim içime sığmıyordu. Hep fotoğraflardan bildiğim, canlı olarak görmeden bile hayran kaldığım şehir... Benim için bir tutkuydu sanki. Ve yaşamım boyunca hala da bir tutku olmaya devam edecek. Her gidişimde farklı güzellikleriyle karşılaşıyorum. Hiç de sıkılmıyorum keşfetmeye devam diyorum kendi kendime. İstanbul kazan ben kepçe anlayacağınız kadarıyla. Neyse şimdi biraz bu tutkuyla gezip gördüğüm yerlerden en sevdiğim olanını sizinle paylaşayım :)
Tabii ki de Galata Kulesinden bahsedeceğim, Galata Kulesi'ne çıktığınızda karşınıza çıkan manzara bambaşkadır muhtemelen, bana daha çıkmak nasip olmadı çünkü her gittiğimde o uzuuun pide kuyruğunu anımsatan görüntüyle karşılaştım. Hiç de sevmem öyle kuyrukta beklemeyi ama bir dahakine canla başla bekleyip çıkacağım. Ama bence kuleyi dışarıdan izlemek daha keyif verici. Oturup onu saatlerce izleyebilirim yani. Gecesiyle gündüzüyle büyülüyor insanı. Bir de Galata Kulesi'nin efsaneleri var, neredeyse herkes bilir. Bilmeyenler için de bir özet geçeyim derim. Efsaneye göre Galata Kulesi veKız Kulesi birbirlerine aşıktırlar. Ama aradaki amansız boğaz nedeniyle kavuşmaları da imkansızdır. Günden güne özlemleri daha artmaktadır. Derken günlerden bir gün, Hezarfen Ahmet Çelebi tırmanır kuleye, Avrupa’dan Anadolu yakasına uçmak üzere. Galata Kulesi’nin ısrarlarına dayanamayarak, kulenin yüzyıllardır biriktirdiği mektupları da yanına alarak kanatlanır ve onları Salacak sahiline yaklaşırken Kız Kulesi’ne bırakır. Rüzgarla savrulan mektuplar dalgaların da yardımıyla Kız Kulesi’ne ulaşır. Aşkının karşılıksız olmadığını anlayan Kız Kulesi, mektuplardan sonra daha güzelleşir. Bu sayede Galata Kulesi de sevgisinin tek taraflı olmadığını anlar.İkilinin birbirlerine karşı hissettikleri bu duygular, onların karşılıklı olarak yüzyıllara meydan okumalarını sağlar. Her şeyiyle harikulade olan bu kuleyi görmenizi ve kuleye çıkmanızı dilerim. Ha bir de unutmadan bir rivayete göre de kuleye ilk kez çıktığın kız/erkek ile evlenirmişsin. Ben de daha o şanslı kişiyi bulup çıkamadığım için... O zamaaan ne diyoruz hepimize bol şans. E bana da tabiikisi :)
Hep bi gezi peşindeyim. Nerede gezmek varsa ben oradayım. Arkadaşlarım hep söyler, bi gün de yerinde dur diye. Ne yapayım çok seviyorum gezmeyi. Bu yüzden hep bir kuş olmak istemişimdir. Daha hızlı daha çabuk gidebilmek, daha çok yer görebilmek için. Bu yüzden kendime de Albatros adını verdim. Albatros kuşu asilliği ile beni her zaman etkilemiştir. Açık denizlerde süzülerek gitmesi hayran olunası. Biraz da beni yansıtıyor sanki. Ben de sizlere Albatros gibi gezip gördüğüm başımdan geçen güzel, ilginç, enteresan şeyleri Albatros'un Günlüğü'nde sizlerle paylaşacağım. Aranıza gelmekten hoşnut oldum. E hadi o zaman ne duruyoruz başlayalım. :)